MEŞHUR KARAMÜRSEL SEPETİ
- gevher16
- 3 Mar 2016
- 1 dakikada okunur
KARAMÜRSEL SEPETİNİN HİKAYESİ
Osmanlı Padişahı Abdülaziz, bir gün gezi için Hereke’deki av köşküne geldiğinde, Karamürsel eşrafı, adet olduğu üzere Padişaha bir hediye sunmaya karar verir. Mevsim yaz olduğu için yörenin meşhur meyvesi kirazı seçerler. Padişahın huzuruna çıkacak olan kasaba temsilcileri, itina ile toplanan kirazları bir sepete doldurarak sandalla Hereke’ye geçerler. Padişahın huzuruna kabul edilirler ve hediye sepetini sunarlar. Oldukça değişik ve sade hediyeyi gören Abdülaziz, biraz şaşırarak biraz da küçümseyerek hediye sepetini şöyle bir süzer. İçinde ne olduğunu merak etmekten kendini alamaz. Derhal gümüş bir tepsi getirilir, sepetin içindeki kirazlar tepsiye boşaltılır. Sepetin içindeki kirazlar tepsiye sığmayıp taşınca, Abdülaziz hayretle şöyle mırıldanır: “Sepeti ufak tefek gördük amma içindekini tepsiye sığdıramadık! ” Abdülaziz’in bu sözü daha sonraları halk arasında, bir nevi deyim olur çıkar.
Karamürsel’le özdeşleşen bu sepetin özelliği nedir?
Bu sepetin diğer sepetlerden farkı sapı olmamasıdır. Meyve toplamak için ağaca çıkan kişi, sepeti yandan geçirilmiş ipleri ile beline bağlar. Ayrıca küçük görünür ama çok şey alır. Sepetin tek hammaddesi, düzgün ve budaksız kestane çubuğudur. Bu çubuğun “şah” denen körpe devresi vardır ki, bu devre içinde kesilip kurutulmaya bırakılan çubuktan daha sağlam ve kaliteli sepetler yapılır. Ormandan getirilen kestane (yabani olanı makbuldür) çubukları, en az bir hafta süreyle kurumaya bırakılır. Daha sonra usta, çok keskin özel bıçağı ile çubukları çıtalar halinde keser. Kesilen çıtalar suya batırılarak yumuşatılır. Kestane ağacının çubuğundan örülen bu sepetler, kendine özgü özelliği ile gayet pratik ve kullanışlı. Karamürsel sepeti, ağaçtan toplanan yaş meyveleri zedelemeden sandıklarına ulaştırmak için kullanılır.




Comments